Ayaklarının altına paspas olsak yetmez, umarım bizlere haklarını helal ederler. Mekanları cennetin en güzel yeri olsun.
vatan sevgisi şehide saygısı olmayan bir nesil geliyor allah yardımcımız olsun biz vatan sevdalılarına ileride çok iş düşecek. inşallah şehitlerimize layık torunlar olmuşuzdur.
Dün Allah kısmet etti de çok şükür gezebildik. Çok maneviyat yüklü bir yer herkezin gidip görmesi yaşaması gerekir. Allah bize, şehitlerimize karşı utandırıcak birşey yaptırmasın. En azından daha fazla yaptırmasın. Amin Sent from my iPad using Tapatalk
Tüm şehitlerimizin ruhu şad mekanı cennet olsun... Bizler için canlarını vermişler biz ise şimdiki zamanda birbirimizi yer olmuşuz acaba bu günleri bilseler yine aynı şeyi yaparlarmıydı...
Haftasonu yine yeniden Çanakkale yolcusuyum. Oradaki manevi havayı solumak ve şehitlerimizi yeniden anmak için...
Tüm imkansızlıklara rağmen geri dönmeyi asla düşünmeden hayatlarını feda eden şehitlerimizi saygıyla anıyoruz. Canını feda eden bir nesilden malını feda edemeyen nesillere dönüştük. Allah sonumuzu hayırlı etsin.
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif Ersoy
Face deki paylaşımımı aynen paylaşıyorum. "18 MART Çanakkale Savaşında ve Ülke savaşlarında, VATANI İÇİN, Gelecek NESLİ için , Ailesi ve çocukları için, hiç düşünmeden Canını feda eden Tüm Şehitlerimizi Rahmetle ANIYORUZ. Ruhları ŞAD olsun, Mekanları Cennet olsun. Bu savaşı Üstün Zeka ve Savaş taktiği ile Kazanmasını bilen Mustafa KEMAL ATATÜRK 'e , Silah arkadaşlarına, ve ona inanmış Tüm Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarına ve yanında ve arkasında savaşan askerlerimize şükretmek gerektiği UNUTULMAMALIDIR. UNUTMAYIN, Olmasaydı da olurdu! DEĞİL, OLMASA / LARDI, OLAMAZDIK !..... Bu ülkede YAŞAYAN, ekmeğini yeyip, suyunu içen herkesden de Tüm Şehitlerimizin Ruhlarına bir FATİHA bekliyoruz."
Bu zaferi bizlere hediye eden atalarımıza minnettarız. Rahmetli Gazi dedemi de tekrar yad ediyorum. iPhone 5C cihazımdan tapatalk kullanılarak gönderildi.
İki kere Çanakkale şehitliği ve savaş alanlarına topluca geziyle gittim her gittiğimde şehitlerimizin duasını mı alıyoruz nedir içimde tuhaf bir buruk huzur oluyor, sanki onların çektiği barut kokusunu duyar gibi olup, onların açlığını hissetmemek birşey yiyememek, burayı savunmak zorunda olduğum gibi şeyler telepati yoluyla mıdır nedir geliyor, öyle acayip hissediyorum, sanki orasının hissettirdiği ortam yıllardır hiç değişmemiş gibi oluyor bir yerden insanın ruhuna doluyor, gezerken saatlerce ayakta kalıp hiç yorulmadığım sıkılmadığım bir yer, orası kutsal bir mekandır, başka hiçbir yere benzemiyor, Mehmetçik burayı elindeki kısıtlı imkanlarla dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kudretle savunmuş, düşman o kadar çok mermi ve silah yağdırmış ki mermiler yeri gelmiş havada çarpışmışlar. Yerli halk savaştan sonra yıllarca buradaki hurda patlamış kullanılmış silahları satarak geçinmiş, yarımada nın her yerinde toprağın altında o kadar çok şehit varki her geçtiğiniz yerde izleri var ve bizi görüyorlar. Hepsi bizlere bıraktıkları bu vatan uğruna şehit oldular, ne mutlu onlara mekanları cennet olacak ruhları huzur içinde kalacak.
Bundan tam 8 sene evvel dedelerimin şehadete erdiği topraklarda askerliğimin acemilik döneminde 18 mart törenlerinde sesimle inlettim çanakkale sokaklarını... Şehitler Ölmez Vatan bölünmez diye.. bu bile büyük bir onur verdi bana. Düşünün ki onlar canını verdi. Mekanları cennet ruhları şad duaları bol olsun inş.
ÇANAKKALE SAVAŞI'YLA İLGİLİ İLGİNÇ NOTLAR.. ● Çanakkale Cephesi Savaşları sonucu, Anadolu'daki her 3 evin 1'inden şehit çıkmıştır. 3 kadından birisi ise dul kalmıştır. ● Arıburnu ve Conkbayırı'nda şehit olan üniversite öğrencilerinin büyük bir kısmı İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ( O dönemde Darülfünun Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane) öğrencisidir. Fakülte, öğrenciler ordu hizmetine alındığı için 1915 yılında mezun verememiştir. ● İngiltere, Yeni Zelanda ve Avustralya'da afişler bastırılarak duvarlara asılmış, bu şekilde cepheye asker toplanmaya çalışılmıştır. "Gençler! Buraya gelin, size gereksinim var" gibi. ● Çanakkale'de hüsrana uğrayan İngilizler anılarında; "Tanrı Türklerden yanaydı", "Tanrı Türklere yardım" etti gibi ifadeler kullanmışlardır. ● Çanakkale Cephesi Savaşlarında yaralıların tedavisinde oldukça ilginç yöntemler kullanılmıştır. Örnek olarak; ağır yaralı askerlerin kanamasını durdurmak için tütün, ot, ve çaput, bunların olmadığı yerlerde ise toprak kullanılmıştır. ● Mustafa Kemal Çanakkale Savaşı'nı anlatırken "Biz, Anafartalar'da bir Darülfünun (Üniversite) gömdük..." demiştir. ● Galatasaray Lisesi öğrencisi Celal İbrahim Bey, Çanakkale Cephesi'ne gönderilecek kişilerin kayıtlarının yapıldığı askerlik şubesinin önüne gitmiş ve sabaha kadar bekleyerek adını listeye ilk gönüllü olarak yazdırmayı başarmıştır (Celal İbrahim Bey, -bir rivayete göre- 1917 yılında Irak Cephesi'nde şehit olmuştur). ● Çanakkale Boğazı'nı 1915'te geçemeyen İngilizler, İstanbul'un işgali sırasında Çanakkale'ye giderek oradaki Türk toplarını parçalamışlardır. ● 650 Kişilik Yahudi Siyon Birliği, İngilizlerin yanında gönüllü olarak Çanakkale Savaşı'na katılmışlardır. ● Çanakkale Kara Savaşlarının dışında, Dünya'nın hiçbir yerinde 7-8 metreye inen siper savaşları yaşanmamıştır. ● Çanakkale Savaşı'ndan sonra Anzakların Türklere olan bakış açısı değişmiştir. Savaştan Önce :"Barbar, Vahşi, Acımasız Türk" Savaştan Sonra :"Centilmen, Sempatik, Mert Türk" ● Çanakkale Savaşı'nı kazanacaklarından son derece emin olan İngilizler, İstanbul'da kullanmak üzere para bastırmışlardır (10 Şilin üzerine 60 Kuruş baskısı).